Hz insan

Allah sisteminde hazreti insan

Hazreti İnsan (Alem-i Kübra) VASAT-I CAMİA‘dır. Görülen ve görülmeyen ne varsa Hz. İnsan’da toplanmıştır. Hz.İnsan; Tümel Varlığı ile kainatın bir numunesidir.

Bütün yaşam daireleri insanın varlığında seyir yapmaktadır.. Bir misal vereyim; insanın maddi bedeni ilk etapta hücrelerden mürekkep olan bir formdur. Bu hücrelerin her biri, hücresel yaşam dairesi çizerek seyir yapıyor. Hücrelerin bünyesinde de atomsal yaşam dairesi çizerek seyir yapan mahluklar vardır. Atomun bünyesinde de kuvantsal daire çizerek seyir yapan varlıklar vardır. NETİCEDE İNSAN BÜTÜN YAŞAM DAİRELERİNİ BÜNYESİNDE TOPLAMIŞTIR. Ancak bu yaşam dairelerinin insanın kendi bünyesinde toplandığı müteal orijinal kemalata haiz bir şuur kazanınca farkedilebilinmektedir. İnsan bünyesindeki yaşam daireleri belirli bir şuur tedriçliğine haiz olan şuurlarca seyir buluyor. İşte böyle bir kısıtlılık ve dar şumullülük arz eden şuurlara ilm-i tasavvufta MAHLUKAT denilmektedir.

İnsanın bünyesindeki yaşam daireleri mahlukatça seyri gerçekleştiren kısıtlı ve dar şumullüktedir. Ancak bütün şuurlar Mutlak Şuur’a bağlı, Mutlak Şuur’da ve Mutlak Şuur’dandır sevgili okuyucularım. Mutat insandaki şuur, kendi aslını idrak edemeyen şuur tedriçliğindedir (dar ve kısıtlı). Kamil insan bu tedriçlik çemberini kırmış, Mutlak Şuur ile birlikte olduğunun daha da yüksek manada Mutlak Şuur olduğunun bilincine kavuşmuştur. Kamil İnsan Şuuru (Alem-i Kübra Şuuru) maksimum yücelik fazında (Uluhiyet) Mutlak Şuuru’un tümel varlığından ayrı olmayan Alem-i Kübra bünyesi olan odaktan tüm hususiyetleriyle ortaya çıkar. O esnada Alam-i Kübra şuur fonksiyonlarına şahit olan bazıları durumu yanlış değerlendirebilirlerse de, Vahdet Vücutluğunun bilincinde olanlar bunu, durumu yaşayarak bilirler. Alem-i Kübra Vücudu’nun Tümel Vücud’a bağlı Tümel Vücut’tan olduğunu bildiği için kainattaki her zerrelik fonksiyonlarına haiz mahlukatın kendi bünyesinde belirli yaşam dairleri çizerek seyir ettiklerinin bilincindedir.

Alem- i Kübra Vücudu, Tümel Vücut’tan farksız ve haiz kainattaki her bir zerreyi yapısında toplayan müteal orijinalitededir. İnsan vücudundaki hücrelerin beş senedir tümden değiştiği tıbben ispatlanmıştır. Bu hücrelerin kendi kendilerinin tıpatıp aynı fonksiyona haiz olan eşlerini yaparak ölmesi insanın cismani denilen bedeninde olmaktadır. Böylece vücuden gösterilen aynı fonksiyonun idamesi sağlanmaktadır.

İnsansal şuur mevcutluğu bütün mahlukatın tedriçlikte doygunluk arz eden şuur mevcutluklarını kendi şuur bünyesinde cem eden şuur mevcutluğudur. İnsansal şuur mevcutluğu, Alem-i Kübra şuur mevcutluğuna erişince müteal orijinlik kazanıyor. İşte bu esnada bütün insansal şuur mevcutluğunu kendi bünyesinde cem ediyor.

TÜM MAHLUKATA AİT ŞUUR MEVCUTLUKLARI BELİRLİ BİR TEDRİÇLİKTE OLUP, MUTAT İNSANSAL ŞUUR (BEŞERİ ŞUUR) MEVCUTLUĞUNDA CEM OLMUŞTUR. TÜM MUTAT İNSANSAL ŞUUR (BEŞERİ ŞUUR) MEVCUTLUKLARI DA BELİRLİ BİR TEDRİÇLİKTE OLUP, KAMİL İNSAN ŞUUR MEVCUTLUĞUNDA CEM OLMUŞTUR.

Kamil insana kadar belirli bir tedriçlikte kaim olan şuur mevcutlukları kendi şuurlarının müteal orijinal sınırsız Tek Şuur’dan ve O şuur’da birer mevcutluk olduklarının bilincinde olmadıkları gibi, Mutlak Dirilik Bilinci’nden de uzaktırlar. Yani bu şu demektir ki; mahluksal şuur mevcutlukları kendi asılları olan müteal orijinallikteki sınırsız Tek Şuur’un Bilinci’ne kavuşmadıkları için ölü sayılırlar.

Manevi diriliğe atılan ilk adım “ölmeden önce ölünüz” hadisine uygun bir varlık akıbeti ile gerçekleşir. Ancak bunların kamil insansal şuur mevcutluğunun birinci basamağı olan fena başlangıcı ile ölülükleri ilk etapta kısmi olarak, son etapta ise tamamen (Mutlak Fena) bertaraf edilmiş olur. Manevi dirilik ceste ceste boşalan yere dolmaya başlar. En sonunda insan daireleri olarak süren seyir KAMİL İNSAN yaşam dairesi belirtir. Bu müteal orijinal seyrin sonunda şuur bütünlüğü müteal orijinallik arz eder. Müteal Orijinal Şuur’un sınırsız TEK’liği ile oluşan şuurlar her biri aynı durumu yaşar. Her neticeye ulaşmış odak, kendini Mutlak Şuur bünyesinde ayrı bir şuur mevcutluğu olarak değil, Mutlak Şuur Mevcutluğu olarak bilir.

Bu bilgilerin orijinalliğinde yaşayan varlıklar elbette bir dünyasal isim kaybından münezeh olarak tek mevcutluk olan Allah’ta bakiyet hasıl etmişlerdir. Bakara suresi ayet 28’deki durumun gerçekleşmesi böyle oluyor.

Allah’ın kurduğu düzen adına ELHAMDÜLİLLAHİRABBÜLALEMİN.

Veri- vicdan- mantık- haz boyutları

Bilincin alt üç şakradaki enerji devinimlerine bağlı olarak kullandığı biyolojik formun beyin denilen aygıtındaki

DNA kayıtlarından açılan olgu bütünselliklerinin tamamı ‘YERSEL KİŞİLİĞİ’ oluşturmaktadır.

Şakraların yıldız kutuplarında yerleşen bilinç, kendi cevheri oluş istihkakından devreye soktuğu robotik formları kullanarak ilk etapta sürdürmesi gerekli olan robotik yaşamı sürdürebilmesi için Robotik algı ve olguları devrede tutması gereklidir. Bu algı ve olgu bütünselliğine yersel kişilik denilmektedir.

GÖKSEL KİŞİLİK, Kalp ve üzeri şakraların devreye girmesi ile oluşuyor ve yersel kişilik üzerinde Zapturaptçı bir aktiflik gösteriyor.

OLGU BOYUTLARI; Duyumsal Boyut, Duygusal Boyut, Düşünsel ve Zevksel Boyutlardır.

Zevk bir Olgudur. Akıl denilen mekanizmayı çalıştırarak düşünmek bir Düşünsel Olgu Bütünselliğidir. Vicdan mekanizmasını kullanarak duygulanmak bir Duygusal Olgu Bütünselliğidir. Yine Algısal olarak, dışarıdan alınan

5 Duyu diye bildiğimiz Gördüğümüz, İşittiğimiz, Dokunduğumuz, Tattığımız ve Kokladığımız tüm Duyumlar Algısal Bütünselliklerdir.

Bir insanın aklı ötekine uymuyor ya da iki yakın arkadaşı ele alsak, birbirine uyumlu algı ve olgular yaşarken bir üçüncüsünün aklı onlara uymuyor ve her ikisi arasındaki samimiyet pekişiyor. Üçüncüsü ise aklı uymadığı için uzak kalıyor. Bu aynı şekilde diğer olgu bütünsellikleri için de geçerlidir.

Akıl denilen mekanizma nasıl oluşuyor?  Benim aklım, mantığım diye ifade ettiğimiz ve aslında buna ters düşen her ne varsa hayatımıza almayıp reddettiğimiz bu kayıt bütünsellikleri nasıl oluşmaktadır?

Olgu boyutlarının çalışma sistemi şakradaki enerji devinimi ile beyin arasındaki iletişime dayalı olarak bir takım kayıtlamalar yapmaktadır. Bu kayıtlamalar RNA ve DNA’lara yapılıp, yine bu çok önemli moleküler yapılar üzerinden açılıma uğramaktadır.  Alt üç şakra üzerinden çalışan 4 tane boyutumuzu ele alıyoruz.

1-Duyumsal Boyut

2-Duygusal Boyut

3-Düşünsel Boyut

4-Zevksel Boyut

 

Robotik duyumsal algılar; tatsal, dokunsal, işitsel, görsel, kokusaldır. Robotik olgular; duygusal, düşünsel, zevksel/hazsaldır.

Özellikle robotik denilmesinin sebebi nedir? Alt şakrada yaşanan olgular otomasyona bağlanmış olgulardır​. Alfa kıstaslı yaşamın sürdürülmesi için kullanılmaktadır.

Biyokompütürü (beyin) oluşturan hücrelerin (nöron) çekirdeklerinin dna’larının genetik uzay bölgelerine ekili ‘hareketli ışıki aktif’ karakterindeki porlardan açığa çıkan ‘enerji ve bilgi’ ile fiziki algılamalara dayalı olarak veri elde edilir.

Veri​,​ fiziksel algılarla elde edilir

Duyumsal boyutu bir çember gibi ele aldığımızda; fiziki algılara dayalı olarak alınan ilk veriler ki bunlar bizlerin her an etkileşime girdiği algılardır, bu çemberin dış cidarında idrak düzeyine temas ederek; dışarıdan alınan verilere dayalı olarak karşılığında bu veriye ait duyarlılığının açılımını sağlayıcı biyokompütür(beyin) kodları deşifre edilmiş olur. Bu ne anlama gelir? Bizlerin her an 5 duyu ile ilgili yaşadığı algılar için dışrak bir veriye ihtiyaç demektir. Her an süje, obje ve hadiselerle etkileşim giriyoruz.

Örneğin  ilk defa bir meyvenin tadına baktığımızda bu beyin için yeni bir bilgi gibidir. Henüz yeni bir tat olduğu için bununla ilgili herhangi bir kayıt yoktur. Bu ilk bilgiye veri diyoruz. Bu bilgi, duyumsal boyutun dış yüzeyine veri olarak etkileşim gösterir.

Duyumsal boyuta ait bir çember var ve bu çemberin dış yüzeyine ‘düzey’ diyoruz. Duyumsal algı ile alınan veri, düzeye gelir. ​Mikro bilinç tarafından bununla ilgili bir idraklama yapılır. Alınan bu veri kısa süreli ya da uzun süreli k​a​yıt altına alınabiliyor. Bu veri, il​k​defa tadacağımız meyve ile ilgili gelen yeni bilgidir. Beyne iletilecektir ancak öncelikle duyumsal algı olarak alınıyor​.

Alındığı esnada göbek şakrası çakhur mahirada bir periyotluk bir devinim sağlıyor. Bu devinim ile biliyorsunuz ki şakranın merkezinden öz enerji açığa çıkıyor ve bu enerji devinime sokuluyor

İlk alına​n bu tatsal algıya veri dedik.Veri, şakrada bir periyotluk devinim sağladı ve bu enerji devinimi daha sonra biyokompütürde bir kod açacakt​ı​r​.Bu kod, meyvenin tadı ile ilgili bir bilgi ve enerji içeren tatsal algıya dayalı bir pord​u​r.

Duyumsal boyutu bir çember gibi ele aldığımızda; fiziki algılara dayalı olarak alınan ilk veriler ki bunlar bizlerin her an etkileşime girdiği algılardır, bu çemberin dış cidarında idrak düzeyine temas ederek; dışarıdan alınan verilere dayalı olarak karşılığında bu veriye ait duyarlılığının açılımını sağlayıcı biyokompütür kodları deşifre edilmiş olur

Algı ve olguların oluşturduğu boyutlar; duyumsal- duygusal-düşünsel ve zevkseldir.

Her boyutu çember içinde tanımlarsak; merkezinde prosedür, merkezi ile dış cidarı arasında vasat, dış cidarı ise düzey olarak 3’e ayrılmaktadır.

Deşifre edilen kodlara ait duyarlılık, çemberin iç kısmı ile dış cidarı arasındaki bölge olan devinim vasatında devinime girer. Bu devinim, açılan kodun enerjisinin kutbiyetine göre ya pozitif ya da negatif yöndedir.

Duyumsal boyutun merkezindeki prosedüre veri/ duyum vasatı/ duyum idrak düzeyi

Düşünsel boyutun merkezindeki prosedüre mantık / şuur vasatı / şuur düzeyi

Duygusal boyutun merkezindeki prosedüre vicdan / duygu vasatı / duygu idrak düzeyi

Zevksel boyutun merkezindeki prosedüre haz / zevk vasatı/ zevk idrak düzeyi

Deşifre edilen kodlara ait duyarlılık, çemberin iç kısmı ile dış cidarı arasındaki bölge olan devinim vasatında devinime girer. Bu devinim, açılan kodun enerjisinin kutbiyetine göre ya pozitif ya da negatif yöndedir.

Açığa çıkan enerji, mahiyetine göre ısrarlı bir şekilde devindirilirse çemberin merkezi olan algılama boyutunun etkileşim merkezine kayıtlama yapılır. Bu kayıtlama verinin prosedüre bağlanmasıdır. Burada düzey – vasat ve prosedür bağlantısını anlamaya çalışmalıyız.

Duyumsal veri ilk olarak düzeye gelir, şakrada bir periyodluk devinim sağlar bu devinimle biyokompütür tetikleni ve biyokompütürde tat poru açılır tat porunun bilgi ve enerjisi açığa çıkar. Buna bağlı olarak duygu, düşünce ve zevksel olgu yaşanır.

Düzeye gelen veri, kısa süreli bir kayıtlama tabi tutulursa r.n.a ‘lara kaybolur ve geçici sürede hafızada kalır. Düzeye gelen veri uzun süreli bir kayıtlamaya tabi tutulursa d.n.a lara kaydedilir ve kalıcı olur. Rna’da tutulursa vasatta devinir, dna ‘da ise vasattan prosedüre geçiş yapar. Duyumsal boyutun merkezinde prosedür kaydı olarak uzun süreli kayıtlanır. Veriden sonra vicdan gelir.

O tat ile ilgili verdiğimiz örnekte duyumsal algıya ait kod biyokompütürde açıldıktan sonra buna balı olarak duygu poru açılır ve daha sonra düşünce poru açılır ve en son zevk poru açılır

Duyumsal verilere dayalı olarak ilk etapta alınan algılar, olguları yaşattırandır. İkinci şekilde solda algı boyutu sağda ise ona bağlı olgu boyutçukları var. Algılara dayalı olarak yaşanan olgular, algılama boyutunun etkileşim merkezinde kayda alınır. Algılama boyutunun etkileşim merkezinde kayıtlanan bu veriler, algılama boyutunda olgu prosedürü oluşturur.

Yersel kişilik tüm bu 4 boyuta ait prosedür kayıtlarıdır​, Merkezdeki kayıtlardır. Bu prosedür kayıtları çoğu zaman günlük konuşma diline düşen ifadelerimizden biri haline gelmiş aslında ‘benim mantığıma yatmıyor’ dediğimiz aslında düşünce şakrasının merkezine kilitlediğimiz kayıttır.

Benim vicdanım el vermiyor dediğimiz duygusal şakranın etkileşim merkezine kilitlediğimiz kayıttır. Bu şekilde gider ve bu kayıtların tamamı bizlerie köstek oluyor maal​e​sef.

Robotik kişiliğin oluşmasını sağlayan algı ve olgulamalar; duyumsal, duygusal, düşünsel ve zevksel olgu boyutlarının etkileşim merkezlerindeki prosedür kayıtları insani kişiliği oluştururlar. Varlığın deneyimsel ve evrimsel gelişimine engel olan kayıtlama- şartlanma ve buna bağlı olan değer yargıları bu şekilde oluşur.

Manevi rehberler, işte bu kayıtlanma ve şartlanmalarla kendini kilitleyen ve evrimine ket vuran bilinçleri, irşat yöntemi ile prosedür kayıtlarının değiştirilmesini sağlamaktadırlar. Bu kayıtların değiştirilmesi ile daha sağlıklı kişiliklerin oluşturulması gerçekleşir.

Manevi irşat bu kayıtlar için gereklidir. Mürşitler bu kayıtların değiştirilmesi için aklın – mantığın almayacağı çeşitli yöntemler uygular. Bir taraftan korsan kişilikleri baskı altında bir taraftan bu kayıtların değişmesini sağlayarak yücelim sağlatır​. Bu değişim için elbette önce varlığın bunu istemesi ve mürşide açık olması gerekir.

Öz iradeyi şöyle açabiliriz​; alt üçşakraya bağlı olarak yaşanan algı ve olgu bütünselliklerinin robotik olandan çıkması gerekir. Bunun için bu şakraların iç devinim kanalından akan enerji muayyen bir süre sadece pozitif mahiyette devinim planları oluşturulmalıdır​.Bu aşamada öz enerji devinim kanalından devinim halkasına geçiyor ve kalp şakrasındaki anahtarı açıyor.

Kalp şakasının devinim halkasında öz enerji akışı başladı mı bu demektir ki evrensel olgular yaşanmaktadır. Bu şakra yönünden açıklaması oldu bir başka şekilde ise şöyle ifade edebilirim; bizler manevi bilgi ve enerji ile hem ​hal​ oluyoruz ve bu bilginin en düşük kıymeti rabsal​ -​  ruhsaldır ​ ve öz bilgidir.

Shayley3 galaksisine ait durgun yaşam prototiplerinin yaşadığı evrensel olguları içeren bilgilerdir. Öz bilgiden bahsediyorsak öz enerjiden de bahsetmiş oluyoruz. Öz bilginin en üst frekanslısı Rakhaktif Dingin Devimsel’dir. Öz bilgi ve öz enerji, varlığa ​öz kavram ve sonra öz irade kazandırıyor. Kavram spektrumu genişledikçe varlığın iradesin​i​devreye sokması kolaylaşıyor ve tabi bununla birliktehakimiyet hasletive hakim olabildiği kadar kadiriye​t​hasletide gelişiyor​. Öz iradesini devreye sokabilen farkındalığını da koruyor. Bu da öz farkındalık hasletidir. Tüm bunların bütünselliği ise inisiyatif gücünü ortaya çıkarıyor

İnsan beyninin şuurlandırılması

Yersel adaptasyon kişiliği, tanrısal özlerin evladı olan, galaktik ortamlara doğrumlanan bilinçlerin görev boyutsallığı olan çekirdek Dünya’da görev icraat denge rayına girmeden evvel edindikleri kişiliktir.

Görev icraat programlarını açmadan önce edinmeleri gerekli olan bir olgunluğun yakalanabilmesi için geçirdikleri süreçtir.

Bu süreci mikro bilinçlerini kullanarak yapan makro bilinçler vasıta olarak kullanacakları biyorobotların seyyal formlarının şakralarının yıldız kutuplarına mikro bilinç kıvılcımlarını ekmektedir.

Bilinç, öz enerjisini bu şakralarda devinime sokarak bu enerji ya pozitif ya da negatif mahiyetli devinim planlarında devinime geçmektedir. Bilinç hem kendisi şakranın yıldız kutbunda konuşlanıyor hem de bu şakra yıldız kutbunda kendi öz enerjisini bloke ediyor ve devinime sokabiliyor.

Yersel kişilik = duyumlarla elde edilen algılar ve duygusal, düşünsel ve zevksel olgular bütünselliğidir diyebiliriz. Bir diğer ifade ile yersel kişilik sadece alt üç şakrada oluşturulan olgu ve algı bütünselliğidir.

Alt üç şakra, alfa karakterli porlardan yapılanan üç adet siklon güç alanı ile biyokompütürü ihata etmiştir. Bilinç kıymetleri (makro bilinçlere ait mikro bilinçler) şakralarda yaşanan olgu ve algı mahiyetlerine göre bu siklon güç alanları vasıtası ile biyokompütürde programlanmış porların açılımı ile deşifretik fonksiyon göstermektedirler.

Deşifre edilerek açılan por programları gittikçe biyokompütürün şuurlandırılmasını ve böylece kişiliğin oluşmasını sağlamaktadır.

Yüksek benlikler Dünya’ya adapte olabilmek için önce kendi varlıklarını oluşturan 64milyar mikro bilinç kıymetlerinden üç tanesini(beşeri) şakraların her birine şoklamakadır. Bir mikro, düşünsel aksiyon gösterecek bir mikro, duygusal ve duyumsal algıları yaşayacak, biri de zevksel olguları yaşayacak. Her birinin bu mahiyette görev ivar ancak müştereken bu olguları yaşadıklarını da bilmemiz gerekir . Çünkü alt üç şakra birbirine kilitlidir.

Çakhur mahira’da duyumsal algılar ve duygusal olgular

Çakhur mahira- göbek şakrası

Çakhur sadisna’da düşünse lolgular göbek altı şakrası

Çakhur oris, zevksel olgular kök şakrası

Yersel kişiliğe ait karakterin ortaya çıkışı, varlığın çekirdek dünya’da karşılaştığı obje, şüje ve hadiselere bağlı olarak beyindeki kodların açılımını sağlar

Bazı belirgin özellikler vardır ve bu karakter ortaya çıksın diye bu kodlar hassas olarak kodlanmış ve tetiklenmesi daha kolay açılımı daha kolay olsun diye programlanmıştır.

Beyin etrafında bulunan 3 adet manyetik alan bulunuyor. Bu manyetik alan, siklon güç alanıdır. Alt üç şakrada devinen öz enerji bu manyetik alana dahil ediliyor ve biyokompütürü impulslayarak daha önce ekilen o kodların açılmasını sağlıyor.

Alt üç şakrada yerleşik düzen hasıl eden mikro bilinçler, 5 duyu algısına uygun olarak ilk etapta dışarıdan bir veri alır. Örneğin görsel bir duyumlama yapıyor ve bu veriyi alırken çakhur mahirada şakra yıldız kutbundaki öz enerji şakranın iç devinim kanalında devinime girer. Şakranın bir periyotluk devinimi ile duyumsal algı alınır. Aynı şakranın bir diğer periyodik devinimi ile bu algıya uygun bir duygu olgulanır.

Çakhur mahiranin iki periyotluk devinimi vardır. Duyumsal bir algı, duygusal bir olgu ve sonra  çakhur sadisnanın bi periyotluk devinimiyle oluşan düşünsel bir olgu ve buna dayalı çakhur oris’te zevksel bir olgu yaşanıyor

Şakraların her birindeki devinim, bilince ait öz enerjinin devinimidir. Bu devinimle yaşana algı ve olguya uygun olarak devinim planları oluşuyor algı ve olgu pozitif ise bu devinim planları saat yönüne doğru pozitif yönde, ters yönde ise negatif mahiyettedir.

Şakralarda yüksek benlik tarafından yerleştirilen mikro bilinçlerin yaşadığı olguya uygun olarak oluşan bu devinim planlarındaki ‘öz enerji’,  biyokompütürü oluşturan nöronların çekirdeklerindeki dna’ların samral boşluklarındaki porları bu impulslayarak açılımını sağlıyor.

Açılan kodlardan açığa çıkan enerji ve bilgi, beyindeki hücrenin dış yüzeyine ve oradan diğer hürelere yayılmaktadır bu enerjiler hatırlarsanız yersel kişilikle ilgili yapılan ekimle ilgiliydi.

Şakradan öz enerji açığa çıkar devinim planı oluşturur ve bu devinim planındaki enerji biyokompütürdeki kayıtları açar.

Biyokompütürden açığa çıkan enerji ve bilgi, yapay enerjidir. Bu durumda öz enerji ve yapay enerjiden oluşan bir siklon güç alanından bahsedebiliriz. 3 adet siklon güç alanından sinerjetik karakterlidir.

Beyin kod açılımları ile kişilik olgularının ortaya çıkarılışı

 

Yüksek benliğin sahip olduğu makro farkındalık gücü, açık bir şuurluluk halidir. Dünya’da ise kapalılık gerekir illüzyon gerekir ve açıla açıla ancak yükske benlikçe marko farkındalık gücü elde edilebiliyor. Bunun için Dünya’nın kaba kesif veçhesine uyum sağlayabileceği mikro bilinçleri alt şakraların yıldız kutuplarına şoklar ve yerleştirir.

Makro bilincin Dünya’ya adapte olabilmesi için ‘yersel kişilik ‘ bir ihtiyaç, zaruridir. Ancak araçtır. Bizlerden istenen bu kişiliğe ait tüm kayıtların bertaraf edilerek göksel kişiliğin yoğunlaşmasıdır.

Göksel kişilik ‘kalp’ şakrasından itibaren yaşanan ‘bilinçsel olgular’ ile edinilebilir.

Alt şakralarda yaşanan olgular ‘cevheri otomasyon bilincine’ aittir. Ancak kalp ve üstü şakralar vasıtasyıyla yaşanan olgular bilince aittir.

Axoy Ra Bilgelik Öğretisi iki temel konuyu açan teknolojiyi verir.  Biri bilinç olgular teknolojisi diğer cevheri olgular teknolojisidir. Cevheri olgular derken ne kast ediliyor? Belli bir otomasyona bağlanmış, robotik bir düzen çerçevesinde süregelen olgulardır

Örnek olarak insan vücudundaki organların çalışma sistemini ele alabiliriz. Kalp organı kendiliğinden çalışıyor. Bunun sebebi hücrelerini oluşturan atomlar, moleküller. Etraflarındaki manyetik alanlarda bulunan bilgi ve enerji. Bunun adına atomik düzey hafıza boyutu’ diyoruz.

İçinde bir hafızaya alınmış bir bilgi muhtevası var ve bu bilgi kalbin çalışmasını sağlıyor. Aynı zamanda bu bilginin enerjisi var. Kalp hücrelerinin ne yapması gerektiği burada bulunuyor. Aynı şekilde tüm organları ele alıyoruz, bitkileri, hayvanları, dünya’nın kendisini de ele alabiliriz. Dünya’nın partiküllerinin programa uğratılarak kendisine bir otomasyon bilinci oluşturulduğunu biliyoruz. Kısaca otomatiğe bağlanmış ve yapay enerjilerle oluşturulan bir bilinç diyebiliriz

Alt üç şakranın devinim planlarındaki enerji, biyokompütürde kod açıyor

Açılan bu kodlar bilgi ve enerji yüklüdür ve yersel kişiliğe at olguların yaşanması bu kodlardaki açılımla sağlanıyor.Açılan kodlardaki bilgi ve enerji yine yapay enerjidir. Ve yine cevheri otomasyona dayalıdır.

Alt üç şakraya ait yaşanan olguların bütünselliğine yine ‘ cevheri otomasyon farkındalık düzeyleri’dir.  Bu olgular arasında ilahi hiyerarşinin istemediği olgular da yaşanabiliyor bizler tarafından ve bu binlerce yıllık enkarnasyonlarımızda yaşanmıştır. Bu cevheri otomasyona ait farkındalık düzeylerinin topluca karantina altında tutuluyor. Ve bu makbul olmayan olguların oluşturduğu bir potansiyel vardır.

İlahi hiyerarşinin makbul görmediği cevheri otomasyona dayalı olgular karma oluşturmaktadır. Karmik tortular olarak ifade edilen çıkıntılı haller hep barisfer katmanında kilitli tutulan olgulardır ve bizler bu kişiliğe ait olguları davet etmezsek bizlere yanaşamaz.

Bizler tarafından karantina buutlarını açacak bir etkileşim gerçekleşmedikçe ilişemiyor. İlahi yasalar gereği yasaktır

Korsan kişilik porlardan oluşturulmuş olgular bütünselliğidir. Bunun üzerine de %51 korsan kişilik potansiyeline ait yoğunluk olursa ‘karşıt kişilik’ yoğunluğu başlıyor

Reenkarnasyon ve enkarnasyon adı altında iki farklı kavramdan söz edebiliriz.

Genel evrim prototipleri var. Beşeri evrimini sürdürenler genel evrime tabi tutuluyor. Özel evrim prototipleri var. Bu prototipler durgun altın ve veziri bilinçlerdir. Beşer, reenkarnasyon zincirine tabi tutuluyor. Reenkarnasyon, henüz hayvani evrim aşamasından çıkmış beşeri evrim prototipinin  7 aşamalı olarak Dünya’da deneyim kazanarak evrimleşmesini sağlıyor

7 aşama, biliyorsunuz ki birçok öğretide bahsedilmiştir. 7 kere enkarne olucak ve sonra insan olacak gibi algılanmış ancak buradaki 7 sayısı enkarne sayısı değildir dikkatinizi çekmek isterim.

7 aşamalı, 7×49 farklı frekans ve baremde alfa evrim skalasında ait spiral zaman bandında geçirdiği evrelerdir.

Spiral zaman bandının tabanı geniş tepesi ise gittikçe daralan ve sonunda bir nokta olarak helezonik zaman bandına açılan bir oluştur. Burası alfa evrimin nihayet bulduğu noktadır.

Alfa kıstaslı yaşam, atomik düzeyde kuantsal olarak ele alınabilir. Bu yaşam, atomların kuant adı verilen partiküllerine ait bilgi ve enerji yüklü program açılımları ile husule gelmektedir.

Atomların,  atomik düzey hafıza boyutlarında (bir nevi manyetik alan) kuantum şuur alanı oluşturulmuştur. İnsan beynini oluşturan hücrelerin atomlarını oluşturan kuantlara ait bir kuantum şuur alanıdır. Kuant altı partikül ‘porlar’, bilgi ve enerji ile programlanarak karakterine göre ışıki, ateşi ve sesi olarak üçe ayrılır.

Işıki- alfa karakterli porlardan husule gelen cevheri oluş, hareketli ışıki aktif bir yaşamın sürdürülmesini sağlarken, ateş- beta karakterli porlardan husule gelen cevheri oluşlar, galaktik yaşamı; ses- omega karakterli porlar ise atlantavari yaşamın sürdürülmesini sağlamaktadır.

Alfa yaşam atomların kuant denilen partiküllerini oluşturan porlara ait bilgi ve enerjini açılımı ile yaşanan olgular bütünselliğidir.

Beynin maddesel yaşamla ilgili kayıtları, maddi formun işlevselliğini tutan veçhesine biyokompütür denilmektedir. Sirius lyra- vega değişiyle ana kumanda sistemidir.

Alt üç şakraya ait yaşam olguları biyokompütüre ait kayıtlardan deşifre edilmektedir. Bu şekilde biyokompütürde ilk etapta kuantum düzeyinde şuurlandırma gerçekleşmektedir.

Biyokompütürü bilgisayarlarımızdaki harddiske benzetmemizin sebebi de budur. Ne bilgi – program yüklersen bize onu verir. Ekili kodlardan açığa çıkan enerji ve bilgi de beyni şuurlandırıyor.

Şuurlanan beyin, alfa- beta – omega karakterli porların açılımları ile yeryüzünde bir eser haline geliyor.

Önce yüksek benlik tarafından yaratılmakta daha sonra ise yüksek benliğin bağlı olduğu tanrısal kaynağın yaratılmasına vesile olmaktadır.

Beynin kuantum düzeyinde şuurlanmasından sonra yüksek benliğe ait enerjetik kompütürden bilgi nakilleri başlar. Bu defa fiziksel yaşamın ötesine ait ve cevheri olmayan ‘bilinçsel olgular’ yaşanır. Ancak bunun için kalp şakrasındaki devinim planlarının oluşması gerekir.

Muayyen bir süreç zarfında alt üç şakrada sadece pozitif yönde devinim oluşursa, kalp şakrası aktive oluyor. Kalp şakrasında devinen öz enerji  bu defa enerjetik kompütürdeki kodları açmak için impulsluyor. Bu kodlar beta karakterlidir ve açıla açıla kompütürde sığalanıyor.

Evrensel insani olguların yaşanması için bu kodların açılması şarttır. Bu şekilde beynin beta karakterde şuurlanması sağlanıyor.

Beta karakterli bilinçsel olgular, gürzün dışında 8.katmanda bulunan ‘evrensel nizam konsey bütünselliği’nin bir kayıt bütünselliği olan ‘evrensel insanlık keyfiyetleri miyarlar külliyesinde’dir.

İnsan olan insan evrensel insan galaktik insan yüksek benlik. Bu kişiliğe ait evrensel bilinçsel olguların kayıtları bu konseylikteki kayıtlara uygun düşmelidir. Evrenselliğin kriteri budur.

Yersel göksel korsan ve karşıt kişilik 4 adet kişilikten bahsedebiliyoruz. Ancak bunların çok daha ötesinde bir de entelektratum kişiliği var. Açılımı, maddesel enerjetik kainat düzen kombinasyonu

Yersel kişiliğe ait yaşam olgularından uzaklaştıkça şeffaflaşılır. Şeffaflaştıkça göksel veçhemize yaklaşılır. Maddesel ve enerjetik formlarımız- hücrelerimiz- atomlarımız birlenmektedir. Kombine olan iki farklı veçhe var ve birbiri içinde yok olması ve özelliklerinin homojenleşmesi olarak ele alınabilir.

Gezegensel etki ve kişilik, Ana rahmindeki zigot

Axoy RA Bilgelik Öğretisi bilgilerinde güneş sistemimizde yer alan gezegenler Çekirdek Evrim transformatör güç odakları olarak tanımlanır. Çünkü gezegenler çekirdekten evrimleşmeyi mümkün kılan ve transformatör bir özelliğe sahip olan uzay objeleridir.

Gezegenler, içinde bulunduğukları güneş sisteminin güneşinden aldıkları evrimsel enerji ve evrimel bilgi inkışafını sağlayan partükülleri transforme eder ve bu enerjileri yayımlarlar. Yayımlayıcı özellikleri nedeniyle her bir gezegen bir güç odağı olarak değerlendirilebilir.

Çekirdek Evrim transformatör güç odakları

Gezegenler, güneş sistemi etrafındaki periyodik devinimleri ile Güneşten partikül çeker. Bir periyotluk devinimle güneşten ‘yeni bilgi‘ ‘yeni enerji‘ yüklü partikülleri alır ve o gezegen bu yeni enerji ve bilgiyi kendi varlığına yenileyici bir şekilde kazandırır.

Gezegenlerin güneşten çektiği enerjiler yine gezegenlerin kendi manyetik alanına dahil olduğunda o alanda işlem görür. Bir diğer ifade ile enerjinin türü/karakteri değişir. Güneşten gelen enerji artık ilgili gezegenin karakterinde bir değişime/trasnformasyona uğramıştır. Çekilen enerjileri kendi çekirdek katmanına bloke eder/ şoklar burada yeniden düzenlenir, programlanır ve alanından güneş sistemi iç uzayına yayılır.

Her gezegenin çekirdek katmanı barisfer katmanıdır. güneşten gelen enerjiler bu katmanda bloke olur. Bu katmanda çekilen partiküllerin blokasyonu ve akabinde regülasyonu ile yenilenmesi mümkündür.

güneş sistemi iç uzayında ayrı ayrı tüm gezegenleri ele aldığımızda her birinin kendine ait bir manyetik alanı vardır. Her biri güneş etrafında deviniyor, kendi etrafında deviniyor, geriliyor  ve her devinimle güneş sisteminin iç uzayına kendi karakterine uygun olarak partiküllerini bloke edip düzenlenen evrimsel enerji barındıran porlar saçıyor.

Yersel Kişilik

Çekirdek Dünya’da bilincin deneyim yapabilmesi için öncelikle bir biyolojik forma ihtiyacı vardır. Bilincin çekirdek dünya ortamında kendine tanzim ettiği bir biyolojik formla birlikte bu formda deneyim – görev ve evrim programlarını devreye sokması için bir de bir kişiliği kullanması gerekir. Bu kişilik ‘yersel kişilik‘tir.

Yersel kişilik için Egosantrik kişilik, Robotik kişilik, humanoid, alfa insan kişiliği, yersel adaptasyon kişiliği, kuantum kişilik, beşer gibi tanımları da kullanabiliriz. 

Yersel kişilik, göksel olan benliğimizin yeryüzünde doğum ile birlikte Dünya’ya adaptasyonunu sağlar. Bu kişiliklerin özellikleri de yüksek benliğin deneyim programlarına göre belirgindir.

Ana rahminde DNA kodlaması

Ana rahminde ilk beyin çekirdeğini oluşturan hücrelerin çekirdeklerindeki DNA sarmal boşluklarına por ekimi yapılmaktadır. Porlar, kaba maddeyi oluşturan atom altı kuant partiküllerinden daha da ince partiküllerdir. İnce latif özellikleri ile varlıklarında bilgi ve enerji barındırırlar. 7 tanesi 1 kuantı meydana getirir.

Por partikülleri, Galaktik boyutlarda bulunan ‘Teknolojik uzmanlar’ tarafından programlanırlar. Bu programlara aslında bir çeşit şifreleme de diyebiliriz. Zigot halinde iken de DNA sarmal boşluklarına ekilirler. DNA samral boşluklarındaki porlar açılıma uğradıklarında ise şifreleme deşifre edilmiştir.

Zamanlama kodları

Zaman bir tetikleyicidir. Zamanlama kodları olarak da bu kodlar şifrelenebilmektedir. Yeri ve zamanı geldiğinde açılıma uğrarlar.

Doğum kodları

Örneğin bir bebek için ‘doğum kodları’ zamanlama faktörüne bağlı olarak açılıma uğradığında o bebek artık anne rahminde duramaz. Bedenin kimyasını değişime uğratarak yeniye açılır. Bilincin, Dünya’ya doğmak üzere form edinme ve ana rahmindeki adaptasyon sürecinden sonra varlığın doğum için kodlanmış porların açılımı devreye girer.  Bu kodlar belirli bir zamanlama kodunu da ihtiva eder. Bu zamanlama kodu doğum için programları barındırır ve zamanı gelince pordaki program deşifre olarak pordaki programda kullanılan bilgi ve enerji açığa çıkar. Doğumun vakti geldi bilgisi, bedenin organizma bilincinin şuurlanmasıdır.

Dünya’da evrim ve deneyim kazanacak bilinçler için her birinin kişilik özellikleri , henüz anne karnındayken zigot çekirdeğindeki DNA sarmal boşluklarına yapılan ekimlerdir. Nasıl bir kaderi programı olacak, belli başlı kaderi programların değişmez şaşmaz ilkelerini ele alır. İnsanın yaşamı boyunca edinimleri hakkındaki bilgisi yer alır. Kişiliği, kişiliğine ait kaderi programları ve bu kaderi programların sonsuz olasılıklar dahilindeki ana programları ve tüm alternatifleri de yer alır.

Gezegen enerjisi ile kişilik

Beyin çekirdeğine yapılan bu ekimlerdeki porların bilgi ve enerji kaynağı, güneş sistemindeki gezegenlerin çekirdek bilgi ve çekirdek enerjisidir. Bunun için doğum günü, saati gibi veriler hangi gezegenin enerjisinin etkisi altında olduğumuz ve bu gezegenle birlikte hangi gezegensel duruşlar kişilikleri ve kaderi programları etkileyeceği bu porlarda kayıtlıdır.

Kuran’ı kerim alak süresinde bu süreç şöyle ifade edilmektedir;

  1. Yaratan rabbinin adıyla oku!

  2. O, insanı bir aşılanmış yumurtadan/embriyodan yarattı.

  3. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir.

  4. O rab ki kalemle (yazmayı) öğretti.

  5. İnsana bilmedikleri şeyi öğretti.

Ana rahminde gelişen varlığın zigot hali ‘alak’ olarak işaret edilmekte ve kalemlerin her birinin ise en yakın gök cismi olan gezegenler olduğu ifade edilmektedir.

Gezegenler Axoy RA Bilgelik Öğretisinde ‘transformatör güç odakları’ olarak isimlendirilmiştir

Gezegenler hatta ki daha açık bir ifade ile ‘Çekirdek Evrim Transformatör Güç odakları’ dır.

Neden Çekirdek Evrim?

Çünkü Çekirdekten evrimi ve çekirdekten evrimleşmeyi mümkün kılan uzay objeleridir.

Transforme ettikleri partiküler oluşlar vardır. Bundan dolayıdır ki ‘transformatör’ yani ‘dönüştürücü’ anlamında bir terimi kullanırız. Çekirdekten Evrimleşmeyi mümkün kılan birer dönüştürücüdürler.

Gezegenler – Çekirdek Güneş sistemi

En dışta Samanyolu Galaksisi hattı var. İçinde bir koni var. Bu koni, ‘Çekirdek Evrim konisidir.’

Koninin tepesinde Galaktik Güneş, tabanında ise içinde yer aldığımız ve Galaksinin Çekirdek karakterli Güneş sistemi bulunur. Orta kısımda Sirius takımyıldızı bulunmaktadır.

Koni çalışma mantığı bir piramit gibidir. Tepesindede çekici kristal, ortada toplayıcı kristal ve tabanda yayıcı dönüştürücü / regülasyon blokasyon ünitelerine benzetilebilir (Piramit devre sistemleri konusunda bu bilgiler detaylı bir şekilde bulunur)

Samanyolu Galaksisi Çekirdek Güneş sistemi içindeki her bir uzay objesi ‘transformatördür’, Tepedeki Galaktik güneşten gelen tesirlerin Sirius takımyıldızı üzerinden çekilip, kendi katmanlarında enerjiyi dönüştürüp, karakter kazandırılması ile saf porları (kuant altı partikülleri) kendi karakterlerine dönüştürüp, evrimsel düzeyde bir enerji kazandırır yani ‘evrimsel enerji olarak’ yayar.

Güneşin her bir periyodik devinimi, kendi iç sistemindeki dönüşü, gezegenlerin de bu güneş sistemi dahilindeki dönüşleri periyodik olarak sürdürülürken hem kendi etraflarında hem de güneş etraflarındaki devinimleri ile mütemadiyen enerji +bilgi yüklü porları çekerler. Güneşten enerji ve bilgi olarak POR alır, kendi varlığına kazandırırlar. Kendi varlıklarına kazandırdıkları porları yine güneş sistemi uzayına geri salar, şoklarlar. Bu şoklama ile tüm güneş sistemine kendi enerjilerini de kazandırmış olurlar.

Biraz daha açık ifade ile her gezegen kendi etrafında periyodik olarak devinir ve aynı zamanda güneşin de etrafında devinimini sürdürür.

Ek bilgi:

Merkür – Kendi etrafındaki dönüşünü 59, güneş etrafındaki dönüşünü 88 günde tamamlar.
Venüs – Kendi ekseni etrafındaki dönüşü yavaştır 243 günde tamamlar. Güneş çevresindeki dönüşünü 224 günde tamamlar. Mantıken bir gün dolmadan bir yıl dolar.
Dünya – Kendi etrafındaki dönüşünü 24 saatte, güneş etrafındaki dönüşünü ise 365 gün ve 6 saatte tamamlar.
Mars – Kendi etrafında 24 saat 37 dakika, Güneş etrafında 687 günde döner.
Jüpiter – Kendi etrafındaki dönüşünü 10 saatte, güneş etrafındaki dönüşünü ise 12 Yılda tamamlar.
Satürn – Kendi etrafındaki dönüşünü 10.5 saatte tamamlarken güneş etrafındaki dönüşünü yaklaşık olarak 29.5 yılda tamamlar.
Uranüs – Kendi etrafındaki dönüşü 11 saat sürerken güneş etrafındaki dönüşü tam 84 yıl sürer.
Neptün – Kendi etrafındaki dönüşünü 15 saat, güneş etrafındaki dönüşünü 165 yılda tamamlar.
Plüton (Gezegenlikten çıkarıldı) – Plüton kendi ekseni etrafında ki dönüşünü
yaklaşık olarak 6.5 günde tamamlarken, güneş etrafındaki bir tam dönüşü 248 yılda tamamlar.

Güneşin etrafındaki dönüşleri hızı – her bir gezegen için ayrı ayrı bir zaman alır. Bu dönüşün bir periyotluk dilimini tamamladığında Güneşten yenilenen bilgi ve enerji yüklü porları kendine çeker. (Porlar kuant altı partiküler oluşlardır.)

Çekilen porlar gezegenlerin kendi katmanlarında bloke olarak sığalanır. Dünya’da çekirdek karakterli katman barisferdir. Dünyaya, galaksi uzayımızda güneş sistemimiz dahilinde yayılan bu evrimsel enerjiler Barisfer katmanına çekilir. Aynı zamanda diğer gezegenlerin de çekirdek katmanı kendi barisfer katmanıdır.

Tüm gezegenlerin periyodik devinimlerle, kendi cevheri oluşlarına çektiği, güneşten gelen tesirler barisferlerini mütemadiyen şoklar, enerji kazandırır, bilgi kazandırır. Bu porlar barisferlerde bloke edilir ve düzenlenir (regülasyon). Daha sonra evrimsel ihtiyaçlar doğrultusunda bilinçlerin yaşadığı manyetik alanlara evrimsel enerji olarak çekilir. Evrimsel enerjilerin Dünyada yayılımı dağ, tepe gibi piramidal ve çıkıntılı yapılarda yoğundur.

Şekilde görülen koni dahilinde kalan uzay, evrimleştirme alanıdır. Burada bulunan tüm bilinçler bu evrim konisinin evrimleşme enerjisi etkisini alır. Yani Dünyada yaşayan canlılar değil dünya dışındaki uzay/zaman aralığında da evrimsel enerji yayımı vardır. 

Her bir gezegenin kendine özel bir karakteri vardır. Bu karaktere uygun olarak enerji ve bilgi ile donatılmış bu gezegenlerden bizler her an etki almaktayız. Çünkü Güneş sisteminin kendisi bir evrim konisi içinde bütünseldir.

Güneş bir evrim çekirdeğidir. Bizler de Güneşten gelen evrimleştirici etkiyi bu koni üzerinden çeker, gelen saf enerjiler ısıma – ışıma – sesime karakteriyle alfa-beta ve omega kıstasa dönüştürülür.

Sirius takımyıldızında bulunan piramidal yapılarda / laboratuvarlarda dönüştürülüp, gezegenlere şoklanır. Gezegenlerin Barisfer katmanlarında değişir – dönüşür. Burada gezegenin kendi karakteristik özelliğini alarak yüklenir. Porları programlanarak yüklendikten sonra Güneş sistemine geri salınır. Bu defa porlar yüklüdür.

Örneğin MARS ‘a güneşten gelen enerji ve bilgi yüklü porlar  MARS’ın çekirdek katmanı olan barisferinde bloke edilip programlanarak kendi karakteristik bilgi ve enerjisi ile yüklenip güneş sistemi uzayına salınır. O zaman Mars gezegeni karakterinde enerji ve bilgi yüklü partiküler oluş haline dönüşür. Dünyaya da piramidal – çıkıntılı yapılardan salındığında insanlar direk o enerjiyi ‘evrimsel ihtiyacına uygun olarak çeker ve yaşarlar. Bulundukları, içinde yaşadıkları manyetik alanlarda.

Varlığımızın tekamül sürecinde desteklenmek üzere mütemadiyen hem Evrensel hem de Evrimsel bazda iki türlü enerjiye maruz kalmaktayız.

Bilincin kendi öz enerjisi özsel/doğal enerjidir. Dıştan aldığı tüm enerjiler ise kendi cevheri oluşu olmasına rağmen yine yapay enerjidir. (Şifa sistemlerindeki tüm enerji sistemlerinin Evrensel yaşam enerjisinden/ yapay enerjiden farklı olmadığını özellikle vurgulayabilirim.)

Gezegenlerin aynı zamanda her birinin enerjetik bazda ikizleri bulunur.

Galaksimiz, hem durgun boyut hem de altın boyut enerjileri ile mütemadiyen tasarruf altında tutulduğu için tüm evrim prototipleri alfa siklüs dönemlerinde illüzyonik yaşamdan çıkmak üzere desteklenmektedir.

Durgun boyut mevceleri Shapley3 Galaksisinden Altın boyut mevceleri Altın Galaksi Andromeda’dan tasarruf edilir. (Shapley3 Meleküt Andromeda ise Ceberrüt alemi olarak da bilinir.)

 

Helezonik büküm ve galaktik geçit

Helezonik büküm ve galaktik geçit

9 lu gezegen sistemi 3 galakside bulunur. Bu gezegenler de varlıksal olarak birbirlerine kilitlidir.

teknolojik-usler-andromeda-galaksisi

teknolojik-usler-andromeda-galaksisi

Örneğin Shapley3 galaksisindeki ifedya ile Andromedadaki ve Samanyolundaki Dünyamız 3ü birbirinin farklı karakterlerdeki veçheleridir. Dünya ışık karakterli, Shapley3 durgun ateş; Andromeda altın ateş veçhesidir.

(Diğer galaksilerdeki gezegenler ayrı apayarı bir konu o açıdan kısa bir bilgi ekledim.)

Dönelim Samanyoluna ve burada bizlerin transformatör güç odağı olarak dediğimiz evrimleştirici gezegenlerin yaşamımızdaki direk etkisine…

Bizlerin ana rahmine düştüğünde oluşan ilk beyin çekirdeği zigotun DNA sarmal boşluklarına por ekimleri yapılır.

Porlar bilgi ve enerji yüklü ince partiküler oluşlardır. Cevherin ince partikülleridirler. Cevher, bir oluştur. Porlardan, kuantlardan, atomlardan meydana gelen tüm oluşlar cevherdir. Cevherin ince hali Seriskum POR, en ince hali ise SER’dir.

Ana rahmindeki zigotun DNA sarmal boşlukları devasa bir boşluktur. Bilirsiniz ki Makro alemin mikro alemdeki sonsuzluğu da burada yine daha da sonsuza açılacak kıymettedir. Dolayısıyla öyle bir boşluktur ki burası gen/por ekimi için de bir uzay boşluğu gibidir.

DNA sarmal boşluklarındaki bu boşluk genetik uzay dilimidir. Genetik bir bölgedir. Ancak uzay dilimidir. Bu uzay bizim içinde bulunduğumuz galaksi ile aynı karakterdedir. Yani, DNA sarmal boşluklarımızdaki boşluklar birer galaksi uzayıdır. 

Soru: DNA’daki sarmal boşluklarına POR ekimi yapılır. Bu porlar nedir, nerden gelir? Bu porları kim oraya eker?

Katılımcı cevabı:

-Transformatör güç odakları olan gezegenlerden ekilen porlar birde yakın plandan teknolojik üsler birliğine bağlı teknolojik uzmanlar tarafından ekilen özel porlar vardır bildiğim kadarıyla.

Tabiki yakın plandan ekilen porlar özel yüksek görev kodlarina ana rahminde ekilmeye başlanır, birde uyanışa geçen birime uyandığı ölçüde hak edisine göre ekilebilir diye düşünüyorum.

Kişinin bilinç kökenine ve bilinç erginlik olma frekansına göre durgun, altın, asil ve Ra porlar ekilir.

Cevap: Teknolojik Uzmanlar Birliğine bağlı uzmanlar bu ekimi yaparlar. Teknolojik uzmanlar birliği’ ise Teknolojik Üsler Birlik Komiteliğine bağlı bir birliktir. Kanal bilgilerinde Galaktik Federasyon olarak geçen Andromedan topluluk.

Porlar, bilincin Dünyada çıkarması gereken rollere uygun olarak edineceği yersel kişilik konseptine uygun olarak ekilir. Bu ekim esnasında porlar, kilit altında tutulurlar. Bu kilit hali ise şifreleme gibidir. Yeri ve zamanı geldiğinde porlar kilit altından kurtarılır. Bu tamamen zaman kalitesi/zaman enerjisi ile tetiklenir ve açılır.

Şifrelenen porlar bilincin evrimleşme sürecinde deneyim kazanarak kilit altından kurtarılır ve açılırlar. Her bir porun açılımına deşifretik fonskiyon da denilmektedir.

Yaratan rabbinin adıyla oku! 2. O, insanı bir aşılanmış yumurtadan/embriyodan yarattı. 3. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir. 4. O rab ki kalemle (yazmayı) öğretti. 5. İnsana bilmedikleri şeyi öğretti.

2.ayette ‘alak’ embrio zigot süreci ve bu sürecin 4.ayette ‘kalem’ ifadesi de gezegenleri işaret eder. En yakın gök cisimleri olarak gezegenlerin birer kalem olması anlamında kullanılmıştır.

Özetle;

Beyin çekirdeği olan zigotta çok özel ayarlamalar Teknolojik Uzmanlar Bir’liğinden yapılmaktadır. Daha sonra gezegenlerin bilgi ve enerjisinin programlandığı porlar ekiliyor. Yersel kişilik, göksel kişilik gibi kişilikler için ortaya çıkması sağlanıyor.

Tümel vücuttaki her zerrenin seyri habibullah, resulullah alem-i kübraya doğrudur

Tümel Vücud’taki her zerrenin seyri ALEM-İ KÜBRA‘ya doğrudur. Alem-i Kübra; insan-ı kamil dairesinin sınır marjından sonra varlık gösteren ve Tümel Vücud’daki her zerreye gerekli olan ilahi tevziatı yapabilen mukaddes varlıktır. Tümel Vücud’daki her zerreyi mevcudatın belli bir zerrelik fonksiyonu vardır. Bu fonksiyonlar aslında tek bir fonksiyonun (Müteal orjinal fonksiyon) belirli görünüşleridir. Tümel Vücud’da her unsur ve faaliyetin parçalı bir vaziyette algılanması, zerrelik keyfiyetinin üzerine çıkamamış algı sistemlerine sahip olan zerrelerin yetersiz algılama keyfiyetinden ileri gelmektedir.

TÜMEL VÜCUD’DAKİ TÜMEL KEYFİYET (MUTLAK KEYFİYET) ANCAK TÜMEL İDRAK SAHİBİ OLAN TÜMEL ŞUUR İLE KAVRANILABİLİNİR. TÜMEL ŞUUR (MUTLAK ŞUUR) MUTLAK DİRİLİK BİLİNCİNE SAHİP OLAN SINIRSIZ TEK ŞUURDUR. SINIRSIZ, TEK TÜMEL VÜCUD’A, SINIRSIZ TEK ŞUUR VARDIR Kİ; BU ŞUUR, SINIRSIZ TEK YAŞAMI SAĞLAYAN YÜKSEK TAHAYYÜLÜ GÖSTEREBİLEN MUTLAK ŞUURDUR.

TÜMEL VÜCUD’DAKİ HER UNSUR VE FAALİYETİN MÜSEBBİBİ BU İLAHİ TAHAYYÜLDÜR.

ALEM-İ KÜBRA ŞUURU; MUTLAK ŞUUR’UN ALLAH SİSTEMİ’NDE ŞUURU MUHAMMEDİ OLARAK BİLİNEN ŞUURİ VECHESİDİR. TÜMEL VÜCUTTAKİ HER ZERRENİN ŞUURU MUHAMMEDİ ŞUURDAN BİR GÖRÜNÜŞTÜR. Muhammed Mustafa (S.A.V) Resulullah, Nur’ulllah… Nur ile Nur’ullah… Şuuru ile Şuur’ullah. Yani bu ne demektir? Bu şu demektir:

Muhammed Mustafa adıyla bilinen Varlık 14 asır önce zerre olarak izlenmesine rağmen O BİR ZERRE DEĞİL, TÜMEL VARLIĞIYLA TÜMEL FONKSİYONA VE TÜMEL YAŞAMA SAHİP OLDUĞUNUN BİLİNCİNDE OLAN TÜMEL TEK ŞUURA SAHİP TÜMEL VARLIKTIR.

Belirli şuur bilinçleri tarafından EVREN adı ile bilinen Sınırsız Tek Varlık, Sınırsız Tek Şuuru ve O’ndan ayrı olmayan Sınırsız Tek Keyfiyeti ile Tek Bir Yaşamı Olan Tek Varlıktır.

ALEM-İ KÜBRA’YA VASIL OLAN HER ZERRE ARTIK ZERRE DEĞİL MUTLAK KEYFİYETÇE BİR VÜCUD, MUTLAK ŞUURCA BİR ŞUUR OLDUĞUNUN BİLİNCİNE VARAN VE TÜMEL FONKSİYON GÖSTEREBİLEN VE BUNLARIN GEREĞİNİ YAŞAYAN BİR VARLIKTIR.

ALLAH SİSTEMİ’NDE İNSANA EN YAKIN VEÇHE RESULİYET VEÇHESİDİR. BUNDAN DOLAYI İNSAN, RESULİYET VEÇHESİNDE FAN OLMAYA YÖNELİK ŞUUR MEVCUTLUĞUYLA HAREKET EDER, ONA TEMAYÜL EDER VE ÜNSİYET GÖSTERİR. ONA TEMAYÜL ETMENİN VE ÜNSİYET GÖSTERMENİN GÖSTERGESİ ALEM-İ KÜBRA’YA (MUHAMMED MUSTAFA S.A.V) DUYDUĞU AŞKTIR. BU AŞKLA SIRATEL MUSTAKİMDE İLERLEYENLERDEN OLUR VE NETİCEDE RESULİYET VEÇHESİNDE FAN OLARAK ALEM-İ KÜBRA’NIN ŞUURUNDA CEVVALİYET GÖSTEREBİLEN BİR ŞUUR HALİNE SAHİP OLUR.

TEK BİR YAŞAM VARDIR VE TEK BİR YAŞAYAN VARDIR VE BU TEK YAŞAMIN SAHİBİ OLAN MUTLAK VARLIKTADIR HER ŞEY. BUNUN DIŞINDA BAŞKA BİR YAŞAM OLMADIĞI GİBİ, BAŞKA BİR YAŞAYAN DA YOKTUR.

Şimdi istemeyerek bazıları dediğimiz, bazıları, “ben yaşıyorum ve ben yaşadığımın da bilincindeyim” diyecekler… “Ben yaşıyorum” derken yaşamanın tek bir yönü ele alınarak söz söyleniyorsa biliniz ki, bu sözü söyleyen mutlaka sadece Dünya yaşamının bilincinde olarak söz sarfetmektedir ve kendi vüsatince de haklıdır. ZİRA MUTAT İNSAN KENDİ SAHİP OLDUĞU BİLİNCİN İCABATINI YAŞAMAKTADIR.

Alem-i Nasut bilincine sahip olan mutat insan, sadece kendi bedeninin icabatını yaşadığı ve cismani denilen bedenin üstündeki latif oluşumları farkedemediği için bunların gereğini yaşamayacak ve gereğini yaşayarak mevcutluğunu kaile aldığı Alem-i Nasut yaşantısından bahsedecektir. Bu bahsedilen latif oluşumlar nedir? Şimdiye kadar yer ve göklerin melekütü ifadesiyle kastedilmek istenilen mevcutluk acaba nedir hiç düşündünüz mü?

Meleküt; cevval ve seyyal vibrasyonlu mevcutluklar sahası olup, barındırdığı ruhaniyet fazıyla kaim olan mevcutlukların müştemilatıyla belirli bir seyyaliteye sahip olan orijinallikte bir ortamdır. Bu ortamda yaşayan birkaç tür varlık mevcuttur. Seyyal, cevval ve vibrasyonaliteye sahip mevcutluğun orijini; madde ötesi bir keyfiyete sahip NUR’sal (ASTRAL) mevcutluktur. Bu mevcutluk bütünselliği dini terminolojik ifadeyle NUR-U MUHAMMEDİ olarak bilinir. NUR’sal mevcutluk, seyyalitenin orijini ve mebdei’dir. YOKLUK (HAKİKİ VARLIK) NUR’SAL MEVCUTLUĞUN MÜSEBBİBİ, NUR’SAL(ASTRAL) MEVCUTLUK DA SEYYAL MEVCUTLUĞUN MÜSEBBİBİDİR.

Cismani mevcutluk, insanın algı sistemleriyle farkedilebilir bir yapı olduğu için, insan genellikle farkedebildiği ve haşır-neşir olduğu bu yapıyla ilgili kayıtlanmışlıklar ve şartlanmışlıklar çemberinin (illüzyonik yaşam çemberi) içinde yuvarlanıp gidiyor. Cismani mevcutluk; kaba, kesif ve dalga boyu 0,4-0,7 mikron arasında bulunan şua tarzındaki oluşumlardır. (Seyyalitenin kesif ve kaba görünüşe sahip kısımları 0,4-0,7 mikron dalga boyuna sahip olanlarıdır).

Seyyal mevcutluğun kaba, kesif görünüş ve yapıya sahip olanına cismani mevcutluk diyebilirsiniz. Mutat insan (beşeri varlık) ekseriya yüksek bir izafilik duygusu içerisindedir. Bu nedenle benliğinin derununda yatan ve dışa kapalı olan husussiyetleriyle Müteal Orijinal bir Vücuda bağlı olduğundan habersiz olup, içinde yaşadığı kesret ortamının icabatlarına uyarak sen – ben kavgasında kendi izafi kişiliğinin mevcudiyetini ön plana almakta ve savunabilmektedir. Halbuki, mevcudiyetini ön plana alarak savunduğu izafi kişilik, Asil olan BEN’liğinin (Sireti var) bir kesreti imkani varı (Teayyüni imkani) olarak suretinden (Sureta var) başka bir kıymet ifade etmemektedir. Kesret ortamında bulunan bütün sureta varlara İMKANİLER denmektedir. İmkanilerin bağlı olduğu göksel kaynaklarada VÜCUBİLER (Nuraniler) denilmektedir.

Allah sistemi’ne tabi olan mutat insanın düşük mertebedeki nefsinin terkibiyet hükmünden kurtulması için nefs-i murakabe, müşahede, muhasebe, mücadele etmesi gerekir

Men ârefe Nefsehu fakad arefe Rabbehu.

Kim ariftir nefsine o ariftir rabbine.

RABBİ olmayan felahata erisemez. Kendi kendine RAB olacak. Her bir şeen’de Kendi. Kendi görmekte Kendini, kendi bakmakta kendine, Kendi söz söylemekte Kendine.

Birinci olarak MÜŞAHEDE; sonra MÜCAHEDE ve daha sonra MURAKEBE ve MUHASEBE.

Muhasib dediğinizde; kendinden kendine kendindeki değerleri çıkıntılı olsun, çıkıntısız olsun. Hepsini ölçüp biçip tartacak. Önüne koyacak, onun muhasebesini yapacak. Ondan sonra MURAKABEYE dalacak. Murakebenin arkasından MÜŞAHEDE edecek; onun arkasından MÜCAHEDE edecek. Yani mücahit konumuna geçecek.

Evet, bunları mutat insanın bilmeden yapmasi da mümkün. Yani kendi özgür iradesiyle bir Mürşid-i Kamile intisab etmeksizin bilmeden bunu yapanlar da var.

BUNUN İÇİN IZDIRAP MEKANİZMASININ DEVREYE SOKULUŞU RESULİYET MEKANİZMALARI TARAFINDAN SAĞLANIYOR.

Gerçekten ALLAH, sevdiği kuluna eziyet eder. Izdırap, ızdırabı çeken, çekerken “Ah neden bu benim başıma geldi” deyip de çekebilir, ama bile bile Allah bana bunu veriyor, Allah veriyor gelişeyim, tekamül edeyim, müşahede edeyim, kendi çıkıntılarımı kendim götüreyim, muhasebe edeyim, müşahede edeyim diye bana imkân hazırlıyor. Izdırapsız mümkün değil bu dört olguyu yaşayabilmek. Mücahede ederken ızdırabı yaşamamak mı istiyorsunuz? Nasıl mücahede edeceksiniz? Edemezsiniz. IZDIRAPSIZ MÜCAHEDE OLMAZ. Müşahede ederken de ızdırabı yaşamayacak mısınız? HAYATIN KENDİSİNİ MÜŞAHEDE EDİYORSUNUZ; o esnada bu hayatın içine dalmak zorundasınız. Daldınız mı, sizi ızdırap yakanızdan yakalar. Haydi ızdırapsız yapın bakayım bunları. Muhasebe yapacaksınız kendinizi; kendinizi muhasebe yapabilmeniz için insanlarla iletişime geçmeniz gerekir. Tek başınıza kendinizi nasıl muhasebeye tabi tutacaksınız? İnsanlarla durmadan bir muhattaplık halinde ancak kendinizi tam sıhhatli bir şekilde muhasebeye tabi tutabilirsiniz.

Kısacası, burada Madde Kainatında, kesret aleminde, Mülk Aleminde mutlaka bu hayatı yaşayacaksınız ve ondan sonra bu dört olguyu sağlayacaksınız.

Allah’ın sonsuz – sınırsız isimleri islâm tasavvufunda ESMA-İ İLAHİYYE diye geçen ve fakat aslında Aktif Varoluş Teknolojisi Terminolojisinde, KEYFİYETLER olarak bilinmektedir. Bu keyfiyetlerin en üst düzeyde BİLİNCİN BEK‘sının yaşandığı RAKHA‘da Süper Aktif Dingin Devimsel Mutlak Aktif RA keyfiyetler adını aldığı bililinmektedir. RAKHA‘ya gelinceye kadar OM‘un vurgulanışı ki, keyfiyetler üzerinden önce Bilinç varlığına İç Devimsel Muayyen Aktif maveralardan geçisi sağlıyor. Bir tanesini ele alalım. Buna göre misal verelim; ADİL.

İSLAM TASAVVUFUNDA, ADİLİYET PRENSİPLERİ DOĞRULTUSUNDA HAREKET EDEN, FİİL GÖSTEREN BİRİMİN ADİL İSMİNİN GEREĞİ GİBİ EFOR SARFETMESİNİ ADİLİYET DİYE İFADE EDİYORUZ. BU İFADE FİİL MERTEBESİNDEDİR.

İsim mertebesinde EL’ADİL olarak bilinen bu keyfiyete istinaden fiillerin vurgulanışıyla alakalı Adil isminin fiil mertebesinde Adiliyet prensipleri doğrultusunda tavır aldığını görüyoruz birim tarafından. Birim eğer, terkibiyet hükümlerinden kendinden kendine kendini kurtaramamışsa o zaman bu ismin ZİLLİYET’ini yaşar. Kendine o ismin zilliyetini yaşatır. Yani EL’ADİL olur, ama zilli mana tarzında fiil göstererek EL’ADİLolur.

Teknolojik olarak vurgulama getirelim: İç Devimsel Muayyen Aktifliği Adil isminin gereği gibi, her muayyen aktif maverada VİZYONİK olarak yaşar. Yani, Asıllar mertebesinde yaşadığı gibi değil. Daha bu yaşadığı ASIL OLANIN VİZYONUDUR. ASIL OLAN; KAYNAKTIR. VİZYON iSE GÖLGEDİR, görüntüdür. Görüntüsel olarak yaşar. Adil olur ama iç güdüsel motivasyon fazlarında adaleti gösterir.

Yani ALLAH’ın EL’ADİL İSMİNİN gereği gibi ASLEN ADİL OLAMAZ. Adil olmanın hakkını tam anlamıyla Kaynakça Varolmanın ifadesine uygun veremez, yaşayamaz. Bunun için ne gerek? Bilincin ENANA’sı gerek.

ADİL KEYFİYETİNİN ASILLAR MERTEBESİNDE FİİL GÖSTEREREK YAŞANABİLMESİ İÇİN; BİLİNCİ ENANASI GEREK.

Yani kısaca, İç Devimsel Mutlak Aktif Maveraya ayak basmış olması gerek.

ADİL OLANIN ADİLLİĞİ, SÜPER AKTİF DİNGİN DEVİMSEL MUTLAK AKTİFLİKTE “HAKKEL YAKİN” OLGUSUYLA BAĞDAŞARAK YAŞANMAKTADIR.

ALLAH, EL-ADİL’dir.

ALLAH gibi El-Adil olan, Mutlaka ALLAH’la haşir – neşir olmuş, hemhal olmuş ve arasında hiç bir perde kalmamış Hakkel Yakin’i yaşamaya geçmiş demektir. El’Adil isminin gereği gibi “Rüyetullah”ı gerçekleştirmiş o maverada… Ve bilincin BEKA’sını yaşamaktadır.

Her bir keyfiyetten Rüyetullahı gerçekleştirmek söz konusudur. Diğer bir ifade ile tasavvufi yönden vurgulama getirelim: Allah’ın her bir isminden Rüyetullahın gerçekleştirilmesi söz konusudur. Allah gibi El’Adil olabilir misin? Allah gibi El’Vedüd olabilir misin? Allah gibi El-Rahman, El-Cabbar, El-Rahim, El-Mustağan olabilir misin? El’Rab olabilir misin? Olabilirsin… Allah gibi bu isimlerin mahzarı olabilirsin. Kendini ALLAH’ın dışında tutma. Kendini o kadar küçümseme. Sen, Hakkul Yakin’i yaşa, Allah’ın herbir isminden sonsuz – sınırsız manalarınca göreceksin ki, Allah denilen sonsuz-sınırsız bilinç bütünselliğinden bir parça olarak, aynı denizdeki bir damlanın artık damlayım, damlayım demeyip; denizim, denizim dediği gibi sen de dersin.

VAHDET-İ VÜCUDU ifade edebilmek için çok veli zorlandılar. Şimdi de aynı zorluklar yaşanıyor. Allah, insandan ayrı değildir. İnsan da Allah’tan ayrı değildir. Eğer ayrı ise o zaman ne diye “ALLAH size şah damarınızdan daha yakındır” diyor? “Ya MUHAMMED, oku sen atmadın ALLAH attı””Hakikatte sana biat etmiş olanlar ALLAH’a biat etmiş olurlar” niye diyor? diyor. Niye?… Bu kadar ayet var, öyleyse ALLAH insandan, insan ALLAH’tan ayrı değil. “Allah sever, Allah severse ki, insan sever. İnsan sever, insan sever ki ALLAH sever”. Ne demek istiyor?

Sen kendinden iste, kendinden istemesini bil; kendindeki kendin sana verecek, gerçekten verecek. Ama nasıl verecek? Evet anahtarı verdik bunu yapmadan kendiniz olamazsınız. Kendini al kendi karşına, gerçekten vicdanen. De ki; “bendeki şu çıkıntı var”, bundan birşey kaybetmezsin. Hiçbir şey kaybetmezsin, kazanırsın. Çünkü çıkıntısını görmekten aciz olanlar, hangi çıkıntısını törpüleyecek?

“Çıkıntılıyım” deyin. Bir çok zorluklarınız var. Sizin yaşadığınız şimdiki ortamda aşağıya çeken, gerçekten sizi mücahit konuma (nefsinizle mücadele) konumuna getiren pek çok alternatif var.

Diyor; sen, çirkin davranışlar sergileyen, güzel ahlağın tam karşıtı olan davranışları sergileyen birini gördün mü, “ona buğz et, fiiline buğz et” diyor. “Faile küfretme, fail ALLAH’tır” diyor. Sen onun fiiline buğz et.

Evet, fiiliyatı kına ve oradan uzaklaş.

O zaman ne diyecekler size? “A, şuna bak kendini beğenmiş. İnsan içine çıkmıyor. Bak bizim toplumumuza girmekten uzak tutuyor kendini, yadsıyor.” Onu söyleten kim? Orion. Seni provake ediyor, tahrik ediyor. Evoke ediyor. Sen o zaman ne yapıyorsun ? Evet, o, öbürü, beriki böyle diyor.

Yani bu ortamsal faktörler içerisinde en önemli alternatif; sizleri yadsırlar. Kınarlar. Ama, umurunuzda olmayacak. Zilzal suresinde ne diyor? “Zerre kadar hayır işleyen, zerre kadar şer işleyen hepsi onun karşılığını görecek”. Onlar sizleri kurtarmayacak. Siz kendinizi kurtaracaksınız.

Onlar ne bilecek ki, bu olguların böyle yaşandığını, kendinden kendine kendi gözetmesi gerekeni gözetip denetmesiyle ilgili, kendi kendisine Rab olmasıyla ilgili veya murakabe diye ifade edilen olgunun içinde geçici o da var, denetimde var, epröv yani. Epröv’ün gerekli olduğunu, kendi epröv programını kendin açıyorsun. Kendine bir epröv ortamı oluşturup kendinden kendine kendini eprövlemiyor musun? Kısaca, hepsini siz kendiniz yapıyorsunuz. Zaten kendiniz yapmalısınız. Kendinize kendi berzahınızı geçirtesiniz diye bunları yapmalısınız.

MURAKABE derken, burada tefekkür var. Murakibin tefekkürü olmazsa kesinlikle bu fiili gerçekleştiremez. Yani düşünceye müracaat var. Evet, murakabe. Ne yapacak?

Geceleri oturuyor kendi üzerinde murakabe yapıyor. Kendi NEFSİ üzerinde, kendi egosu üzerinde. “Ben ne yapıyorum?” diyor. “Sabah kalkıyorum, işime gidiyorum. İş yerinde şunlarla muhatap oluyorum. Böyle diyorlar, ben böyle diyorum. Sonra evime geliyorum. Şunu yapıyorum, şunu yapıyorum. Çocuklar şöyle, eşim böyle” diyor. Evet bütün bunların hepsine baktınız. Hepsinde bir ALIŞILAGELMIŞLİK VAR… Öyle değil mi? Alışılagelmiş bir yaşantı. Nerelerinde ne var? Şunu yaptığımda gurur diye ifade edilen birşeyin incinmesinden söz ediyor mu? Evet alışagelmiş bir kavram; gurur. “Ben gururumu ayaklar altına alamam”. Evet, adama bir yanlış yapılmış. “Ben gururumu ayaklar altına alamam” diyor. Niye diyorsun? “Ben nasıl şimdi özür dileyeceğim” diyor. Olur mu? Hatayı kabul etmek büyük bir olgu. Bunu yapamam dediğinde bu nedir? Alışılagelmiş bir zihniyet. Evet, alışılagelmiş zihniyete dayanan ve yaşanan bir olgu var, gurur var. Neye aittir bu gurur? İzafi benliğe mi aittir yoksa hakiki benliğe mi aittir? İzafi değil mi? Murakabe yapacaksınız. Bunun gibi, egoda bütün çıkıntılı halleri eğer siz göremiyorsanız o zaman bileceksiniz ki siz, alışılagelmiş kavramla hareket ediyorsunuz halen. Güdümleyici aktiflik planından hareket eden kişisel ego, bilincin devindiği formda alfa titreşim uzay/zaman boyutsal keyfiyetlerle oluşan alfa yaşam faktörüyle muhavece olarak hareket etmeyi ister. Kişisel egonun zamanı alfadır, beta zamandan kaçar. Beta zamanın titreşimleri kişisel egoya rahatsızlık verir. Beta titreşim kişisel egonun illüzyonlarını tüketir. İllüzyonlu yaşamın da bilincin iradesiyle zapturapt altında tutularak yaşanılması gerekir. Zira bu yaşam esnasında ego, bilince ait irade hasletiyle zapturapt altında tutulmazsa şirke kapılarak benlik güder. Bu benlik gütme mahiyetlerinin kıstasları tehlike sinyallerini çaldırdığında, bilincin bağlı bulunduğu Asil Kaynak’tan uyarılar gelmeye başlar. Uyarılara kulak asmayan bilinçlerin karmik yaşam ortamında oluşan egonun güdümleyici aktiflik alanında tahakkümiyet altında tutulduğuna karar veren İlahi Hiyerarşi, bilince muayyen bir süreç tanır. Bu sürecin hitamında kendini toparlayamayan bilince bağlı tasarruf sistemlerini kopararak bilinci ilahi tasarruf planından çıkarır.

KİŞİSEL EGO ORTAMA UYMA USTALIĞINA SAHİPTİR VE KENDİNİ BUKELEMUN GİBİ RENKTEN RENGE GİREREK ORTAMIN ZORLAYICI ETKENLERİNE UYUMLU GİBİ GÖSTERİR. EGONUN MASKELERİ BU UYUMLULUĞUN SENELERCE DEVREDE KALMASINI SAĞLAYAN ETKİNLİĞİ MEVCUTTUR. EGONUN BU DURUMLARDAKİ SABRI DAHİ KENDİ VARLIĞININ ÇIKARLARINI GÖZETLEYİCİ TUTUMLARINDAN KAYNAKLANMAKTADIR.

İnsanlık bu mahişyetteki bilgilerle aydınlatılıyorsa bilinmelidir ki, insanlığın bilinç ufku genişletilmek istenmektedir. İnsanlığın bu bilgilerle kavram spektrumları daha üst düzeylere getirilmekte ve kendi çıkıntılı egosuyla mücadele etme gücünü böylece kazanabilmektedir. Bu mahiyetteki bilgilerle aydınlatılamayan insanlık ALIŞILAGELMİŞ KAVRAMLAR ile hareket etmekte ve kendini kısır döngüye kilitlemektedir. Kur’an-ı Kerim’de böyle bir ayet var; “Size diyecekler ki, atalarımız da böyle yapmakta idiler. Sizde onlara deyin ki, ya atalarınız yanlış yolda idilerse”.

Demek ki; alışılagelmiş zihniyetle hareket eden kesinlikle kendi yanlışını göremiyor. Yani kısaca Murakabe yapamıyor.

Murakabe yapabilmesi için, murakip konuma getirebilmen için bir varlığı bir irade buyuranı, ne yapman lazım ona? İrşad etmen lazım. Evet, irşad onun için yapılıyor, mürakip konuma geçsin. Bu gerçekten çok önemli bir konudur.

Kendindeki çıkıntıları görebilmesi için, mürakip konuma geçebilmesi için, gerçekten onun hazırlanması gerek. Ne ile? İrşadla.

Sonra ne gelecek? Mürakabe yapıyor. Sonra mücahade derseniz o en sonradır önce muhasebe; ondan da önce müşahade ve en önde murakabe var.

Murakıp konumda olan, müşahadeye müracat edecektir. Yani fiziki müşahade ilk etapta. Fiziki müşahadeyi yaparken ZİKRULLAH’A müracat etmesi gerekmiyor. Ama, fizik ötesi müşahade, iç müşahade yaparken zikrullaha müracat etmesi gerekiyor.

Sıraya dizelim bakın;

MURAKABE: Murakabe konumunda, kendinden kendine kendindeki çıkıntılı halleri alışılagelmiş kavramı terk edip görebilmeli, yakalayabilmeli. Bu esnada, yani şunlar… var neye müracat edecek? Müşahadeye.

MÜŞAHADE: Müşahade yaparken iki türlü müşahade yapacak ki, biri fiziki müşahade. O zaman bakacak, “benim anam, babam, kardeşim var, çocuklarım var, eşim var, işyeri muhattaplıklarım var. Şu objeler var, şu sujeler var. Şu hadiseler cereyan ediyor” diyecek, müşahade yapacak. Bunu murakabesine ilave edecek. Müşahade konumunda toplamışsa verilerini, onun içine ilave edecek. Murakabe ne oluyor o zaman ? Zenginleşiyor. Yani, müşahit konumunda fiziki müşahadeyi ne kadar derin yapıyorsa murakıp konumunda o kadar yükseliyor. Daha da yükselemedi. Ne gerek o zaman? İç müşahade gerek. İç müşahade için de ZİKRULLAHA sarılacak. Zikrullaha sarılırken, her bir ismin sonsuz – sınırsız manalarınca zikri tahakkuk ettirecek. Kendinden o aşikare çıkacak. Çıkarken, kendini görecek.

Evet, herbir obje ve suje ile muhattaplık fiziki konumdaki müşahade için diyoruz ki, veri toplamaktır. Onlarla ilgili murakıp konumda zengin oluyorsun. Ondan sonra iç müşahade. Onun için geceleri zikrullaha sarılacaksınız. Zikir yapacaksınız ve zikir esnasında iç müşahadeyi gerçekleştireceksiniz. İç müşahadeye dayalı verileri toplayıp murakıp konumuna tam geçeceksiniz.

İkinci gelen ne? MUHASEBE. Murakıp konumuna geçmiş olan tam anlamıyla bir muhasebe yapabilir. Yoksa yapamaz. Eksik kalır muhasebesi. Kendi hakkındaki muhasebesi yapıldığında eksik kalır. Ancak; murakıplığını iç ve diş müşahadelerdeki toplanması gerekli olan verileri tam anlamıyla bi hakkın toplayıp murakıp konumuna geçebilmiş olan muhasebesini de tam anlamıyla o murakıp konumuna dayalı olarak tahakkuk ettirebilir. Yoksa eksik kalır.

En son neye geliyoruz, can alıcı noktaya ki, aslında hedefimiz budur. Aslında amacımız; MÜCADELE. Kendinden kendine mücadele. Bütün yukarıda anlatılanları bunun için yaptınız. Eğer murakıp konumuna geçilmek için kendinizi iç ve diş müşahadeyle alakalı verileri tam bi hakkin toplayamazsanız murakıp konumuna geçemezsiniz. Muhasip konumuna da tam anlamıyla geçemezsiniz. Muhasip konumuna geçemezseniz de kendinizden kendinize mücadele edemezsiniz.

Mücadeleyi daha önceki aşamaları tamam etmiş, hakkını vermiş olan birim gerçekten tahakkuk ettirebilir. Ve kendindeki çıkıntıları süratle törpüler giderir. Aslında bu kadar basittir; Kendindekini görüp, kabullenip “artık ben bunu istemiyorum, artık böyle bir davranış sergilemeyeceğim, böyle bir fiil göstermeyeceğim” demesi yetiyor. Ama gerçekten yapmayacak. Bütün mesele bu. “Ben bunu yapmayacağım, ben murakıp konumunda kalabilmem için iç ve dış müşahedeyi gerçekleştirdim. Murakıp konumunu belli bir seviyeye getirdim ve kendimden kendime muhasebemi tahakkuk ettirdim, mücadele ettim kendimdeki çıkıntıyı gördüm ve diyorum ki, artık ben bunu yapmayacağım”. Ne kadar basit, kolay, ama yapmayacağım dediğinde, yapmayacaksın.

Ama yapıyorlar. Yapmayacağım diyor gene yapıyor. O zaman nasıl olacak bu iş? Yani üzerine bir Hızır Değneği mi dokundurulacak? Tamamen aklayıp paklayacaklar? Öyle birşey olur mu? Size soruyorum? O zaman gelişmişliğin tekamül vetiresinin ne anlamı kalır?

Bütün bunları itmam etmeden, gerçekten insanlardan bazıları vardır ki, gene Orion’un dolduruşuna gelmiş, Orion’un impulsladığı insanlardan bazıları hemen elini atıyor TEKNOLOJİK ÖĞRETİYE. Bütün bunları geçmeden…

Aslında bu tasavvufi irşad ve uygulamaların vurgulanışı nedir biliyor musunuz? KÜLTÜVASYON PROGRAMLARI. SİRİUS’UN KÜLTÜVASYON PROGRAMLARI.

Sirius bunları devreye sokuyor. Niye? GÜZEL AHLAKLARA BEZENSİN DİYE. HIZIR – İLYAS KÜLTLERİ olarak duymuşsunuzdur.

Tasavvufi irşad ve uygulamalar varlığın kendinden kendine mücadelesini sağlayabilecek bir irşadlamadır, yol göstermedir.

TASAVVUFİ KAVRAMI OLMAYAN, MÜMKÜN DEĞİLDİR Kİ TEKNOLOJİK ÖĞRETİNİN HAKKINI VEREBİLSİN. VEREMEZ, AÇIKTA KALIR. SEN ÇOCUĞUNUN ELİNE SİLAHI VERİR MİSİN? ONU BEKLERSİN, OLGUNLAŞSIN DERSİN. O DA AYNI BÖYLEDİR. EVET, TEKNOLOJİK ÖĞRETİ DE BÖYLEDİR. NASIL VERİRSİN? VEREMEZ.

Önce senin altyapın tamam olmalıdır. Güzel ahlaklara bezenmen lazımdır. Yukarısı önce senden emin olacak. Sen kendi berzahını geçmiş olacaksın.

Önce Cemaliyet prensipli faaliyetlerle Meleküt’ün geçilmesi gerek. diğergamlık olgularını yaşayıp, yaşatmazken nasıl CELALİYET prensipleri doğrultusunda yaşama geçiyorsun? Sen daha önce idare edene saygı duyup, idare edenin hakimiyeti altına girip onun yol göstericiliğine itibar edip onun gösterdiği yerlerden gitmezsen nasıl idareci olacaksın? Sen önce idare olunan ol ki, daha sonra idare edebilesin. Hepsi Allah değil mi? İdare eden de Allah, idare olunan da Allah’tır. Eğer sen idare olunmanın hakkını Allah adına vermezsen, nasıl idare eden olacaksın Allah adına hakkını verip? Öyle değil mi?

Kısaca, ALLAH’IN CEMALİ HAK OLDUĞU GİBİ, ALLAH’IN CELALİ DE HAKTIR. ALLAH’IN CELALİ HAK OLDUĞU GİBİ, CEMALİ DE HAKTIR.

Zaten O’nun cemali celaline; celali cemaline meknuz kılınmıştır. Dürülmüştür birbiri içine. Allah’ın Cemaliyetine mazhar kalmazsan ALLAH’ın Celaliyeti senden sadır olmaz. Allah’ın Celaliyetine mazhar kalmazsan da ALLAH’ın Cemaliyeti sadır olmaz. İki isim hep birbirini tamamlar. Cemal olan ancak Celaliyeti davet eder. Ve Celaliyetle haşır – neşir olur. Celal olan da Cemal olanı davet eder. Ve onunla haşır – neşir olur.

KISACA MELEKÜT CEBERRÜTE, CEBERRÜT MELEKÜTE BAKIYOR. BERZAHINI GEÇMEYEN İKİSİNİN ARASINA GİREMEZ.